Bu mal bölümü yazmaya da ekşi sözlükte girdiğim bi entry'den sonra karar verdim. amaç geçmişten akılda kalan güzel olayları kaleme almak. sadece güzelleri ama durduk yere kötü şeyleri hatırlayıp moralimizi bozmaya gerek yok dimi ?
ee o zaman ilk olarak ekşideki entry ile başlıyım efendim zamanla aklıma gelen her şeyi yazmaya gayret edicem. oha lan çok güzel olıcak hem bakalım geçmişte nasıl birisiymişim onları da tekrar etmiş olurum kendimce ...
1 -- ilk okul : efendim bizim ilk okulumuz 5. sınıfa kadar eğitim vermekte idi. 6-7 ve 8. sınıflar için farklı bi okula transfer olman gerekiyordu. yani 5. sınıf bittiği zaman bi okula elveda demen gerekmekte idi. ee tabi sınıf hocası diye bi kavram var ve hepimiz çoluk çocuğuz yani. lan hocamızdan ayrılıcaz diye sınıfın hepsi bi başladı ağlamaya ama nasıl ağlamak ... kızlı erkekli ağlıyo millet fethullah gülen gibi. sıra arkadaşım murat , soner ve bende tık yok anasını satıyım. lan niye ağlıyım adam bizim eve 5dk mesafede oturuyo gider görürüm istediğim zaman. ki bu olay herkes için geçerli hafız mahalle okulu la işte , en uzak oturan adamın mesafesi 7dk uzaktadır o derece. neyse hafız biz de dedik '' abi bu böyle olmıcak hadi biz de ağlıyoruz ... '' ... hemen kafaları cama doğru çevirdik öküz gibi gözümüze vuran güneşe dik dik bakıyoruz gözümüz yaşarsın diye. nitekim bizim gözlerde yaşardı ve sahte nidalara başladık : '' hocaaağğğğmm gitmeyiiiiğğğğnnn ühühühühühhü '' şeklinde. tiyatrocu olmalıymışım abi ben ya ...
çok zor günlerdi ...
2 -- bu ekşi iyi ya hep hatırlatıyo bana herşeyi. sana ilk bisikletimden bahsediyim blogcuğum. kendileri kıpkırmızı bi bisan'dı. küçük çocuk bisikletiydi ama şimdikiler gibi değil. ben modelini yavru kurt diye hatırlıyodum hatta mahallenin abileri o isimle çağarırlardı o zamanlar : yavru kurt ... alınma olayı gayet basit : sünnet ... evet yıl olarak 98 veya 99'a denk gelmişti sünnet törenimiz hala yapılıyo mu bilmiyorum da sünnet çocuğu gezdirildikten sonra arabadan inmeden bi isteği varsa söyletilirdi. gerçi bazısı yüzsüz olur istediklerimi almazsanız inmem de derdi. biz salakmışız o zamanlar tabi. biz diyorum çünkü abimle birlikte gerçekleşti bu olay. neyse efendim biz motorlarla gezmiştik inmeden sordular işte ne istersiniz diye ama ben zaten sünnet münnet derken tırsmışım baya lan 5 yaşımda mıyım neyim. yani tam dandik yaş hiç anlamadığım yaşta olsam sıkıntı yok da işte olayı da az çok KESTİREBİLİYORUM ... ben gık çıkarmadım abim o çocuksu ip ince sesiyle '' bisiklet alın baba tamam mı 2 tane alın biri mavi biri kırmızı olsun tamam mı he he ? '' demişti. bunların hepsini de bakma hafızamdan söylemiyorum düğün KASETİni izlemiştik baya ordan aklımda kalmış hep. sonra bi de atari istedi. bak o zamanlar bu bilgisayar denen melet yeni yeni çıkıyodu o zamanın meşhur isteği bilgisayardı ama işte biz ne bilelim öyle şeyler interneti eve ben 9. sınıfa geçince bağlattık lan ... benle ne alakası var mal baban '' ders çalışmazsınız siz onun başından kalkmazsınız '' diyosa yapcak bişey kalmıyo tabi. kız çocuğu olsak ağlardık zırlardık alırlardı anassını satıyım. kazık kadar adamız bi de ben ergenliğe giriyorum yani aman sikimde değil dedim geçtim. neyse yandan elemanlar bilgisayar iste murat bilgisayar isteeee diye bağarıyo da bizimkisi o ney lan der gibi bakış atıyo elemana. sonuç olarak istekler bir bir dikkate alınmış ve sünnet çocukları bisiklete binmeye başlayacak sağlığa kavuştuğunda küçük kırmızı ve büyük mavi bir bisiklet aşağıda onları bekliyormuş.
1sn lan ... hadi lan ordan biz o kadar yaşlanmadık oğlum !! mavi bisan atlas bulamıyorum lan internette ? zerem diyorum o bisikletin markası yavru kurttu lan diye. oha hiç bi bilgi yok bisiklet hakkında ama biz mavi bisan atlası hala kullanıyoruz lan mis gibi duruyo aha abim cafedeki işine onla gidip geliyo yeminlen ...
işte hafız bisiklete binmeye daha yeni öğrenicektim tabi ve yanda ilave tekerleri vardı ilk önce o zamanlar hemen geçti sonra çıkardık tekerleri ama nasıl düşüyorum ... insan gibi düşmüyorum böyle uçuyorum sağa sola ... ama işte bayırdan aşağa salıyolar beni pedal basman gerekmez direksiyonu düz tut sadece diye de .... bizim komşu süheyla yengenin duvara vuraaaaaa vuraaaaaaa , ağzımı yüzümü kanata kanata öğrendim sürmesini. şükür canına çok değer veren çocuk değildim düşünce ağlamazdım zırıl zırıl. zaten bi kere dur ağlıyım lan dedim annem '' ne ağlıyon salak kalk kendin düştün ağlıyon bi de '' demişti. çok mantıklı gelince bi daha ağlamadım lan :D siktir ya güldüm bak anneme harbi kadınmış ...
evveeeet sonuç olarak piskilet sürmesini öğrendim ... şuanın çocukları pek yapıyo mu bilmiyorum o yaşlarda hiç tanıdığımız falan olmayınca takip edemiyorum tabi ama biz o zamanlar herkesin yaptığı gibi bütün mahalle bisikletlere atlar mahalle turlarına falan çıkardık. o zaman en iyi bisiklet 16 vites olurdu tabi ama benim bisiklet minyatür gibi anasını satıyım vites falan yoktu. bi de ben onu düşüre düşüre pedallarını kırmıştım yani düşcek gibi olunca atlıyodum direk bisikletten o kendi yanlamasına düşüyodu. lan babam onlara yemyeşil pedallar taktı ama bi görsen ... yemin ediyorum film çeksem o bisikletin aynından bulmaya çalışırım o kadar mı şirin durur bi bisiklet ya ... neyse hafız biz hep beraber gezerdik ama millet bayıra gelince vitesi 1e alırdı ohh rahat ... düz yol olunca al 6'ya yardır ... ben ? hep aynı anasını satıyım ya ... bi de millete anlatmaya çalıştım o zamanlar da kimse anlamadı. abi benim bisiklet sanki 6. viteste gibi ağırdı pedalları. götüm çıkıyodu düz yolda bile bayırı nasıl çıkıyodum ben bile şaşıyorum. çok pis hız yapardım la küçük müçük ama ...
ilk ölümle yüzleşmem de yine bu bisiklet üstündeyken oldu ... yine toplu bi geziş söz konusuydu bu bizim ilk okula giderken bi yol var ordan geçiyoduk sağda da park etmiş bi kamyonet vardı. lan benim önümden sezginler falan geçtiler ben de gidiyodum o kamyonetten görmemişim arabayı tabi ... kırmızı bi şahindi ama saniselik bi olay yani resmen geçerken şahinin ön tamponu yaladım geçtim ... yaş da küçük o zamana kadar hiç öyle korktuğumu hatırlamıyorum lan ... resmen ölüyodum ...
sonuç olarak bu tarz konularda biraz odun olan ailem o bisikleti bi akrabanın çocuğuna evrmişler binsin diye ... şuan ne durumdadır kim bilir ... biz malımıza iyi bakan cinsten çocuklardık. dedim ya abim hala kullanıyo o bisikleti diye bisiklet 15 yaşında ... bizimkiler vermese o bisikleti bu anıları hep çoluğuma çocuğuma güzel anılar olarak anlatır o bisikleti gösterirdim. hatta onlara hediye ederdim onların da ilk bisikleti o olurdu ... lan ne güzel bak hep bunlar işte ama ah anne ah baba ...
3 -- biraz önce yemek yerken konusu açıldı yine atari ... hafız ben bu atari işini çok benimseyebilmiş bi çocuk değildim açıkcası. zaten atari değil ateri derdim hep. mario zıplasın diye düğmeye bastıktan sonra kolu da zıplayacağı eksene doğru hamle yaptırtırdım. sonra kolların kabloları kopardı ama babam elektronikten anladığı için hemen tamir ederdi hepsini. adam da otomatiğe bağladı tabi belli bi süre sonra. efendim herkese anlatmaktan gurur duyduğum ( nedenini bilmem hala ) bir hikayem vardır. ki bunu annem anlatmıştı bana ilk sonra hem hatırlamıştım. olay şöyledir : küçük mesut silahla ördek vurma oyunu oynar ama oynayamaz da http://www.atari.gen.tr/duck-hunt-oyna-atari-oyunlari-ordek-vurma-oyunu aha bundan işte yaşıtlarımız bilir şimdiki bebeler pesden başka bi sikim bilmiyolar zaten. neyse efendim bunu oynamaya çalışırdım ama kuşları nadir vururdum. o altta köpek çıkıp gülüyo ya vuramayınca... işte o hayvana illet olup ağlarmışım ... ağladığım kısımlar yok bende silmişim oraları hep. baya bi ağlarmışım ama öyle böyle değil... sonra bu duruma çare olarak aile halkı bi teori geliştirmişler.
biz de bi çok tabanca vardı bu oyun için kullanılan.
aha bu yandakinin aynından vardı mesela bizde 1 tane.
neyse efendim bunlar bana verdikleri tabancanın ucunu takmazlarmış meğer ... arkaya abimi geçirip onun tabancasının ucunu atariye takarlarmış ve o da kuşları benim için vururmuş ben de ağlamazmışım ... yani çocukluğum bir yalandan ibaretmiş meğersem. bi de insalara çocukluğum başarı hikayeleriyle dolu der dururum. sen daha 2 tane kuşu vurama sonra gel başarılıyım de oldu mu hiç ? ayrıca burdan aileme sesleniyorum yazıklar olsun ... beni bu şekilde aldatmak zorunda mıydınız gerçekten ha ? bi de annem bunu anlatırken eğlenir baya güler bildiğin... neyse lan bence de baya komik bi hikaye gülsün kadın bırak da. ben bile yarılıyorum bazen aklıma geldiğinde ...
4-- lan iyi olaylar dedim de karşıma çıktı bi yerde yazdım küçükken yaşadığım korkular buyrun :
zamanlama olarak benim hatırlayamadığım ama ailemin anlattıkları üzerine beni de bi zamanlar çok tırstırmış olan olaylardır.
efendim ailem şuan barındığımız evi yaklaşık 1993 yıllarında kendi imkanları ile yaptırmışlar. hali hazırda kirada oturdukları bir ev varmış tabi ki. neyse efendim kat izni 2 olmasına rağmen peder bey hazretleri biz tek katı yapalım çatıyı atalım üste de elimize düzgün para geçerse 2. katı da atarız demiş. o zaman tabi inşaat işleri şimdiki gibi değil. usta var o hallediyo herşeyi. o ne derse o oluyo falan. neyse efendim saygıdeğer ustamız babama demiş ki '' bak zaten bir sürü çimentodur tuğladır artıcak siz bunları fazla almışsınız , sen gel biz bu 2. katı da çıkalım '' der. babamın da kafaya yatar ve 2. katı yaparlar. babam bi hafta gececi bi hafta gündüzcü çalışan birisi olduğu için annem bazı haftalar akşamları evde 2 küçük çocukla tek başına evde kalmak zorunda kalırmış. neyse efendim annem bazı günler `yukarıdan` sesler duymaya başlamış. kadın yalnız tabi korkuyomuş. neyse bir olmuş iki olmuş babama söylemiş yukardan ses geliyo diye. ses de sanki birisi baltayla yukarıda odun kırıyo gibi gelir derdi annem. bunlar bi gün akşam ellerine mumu alıp çıkmışlar bizim çatı katına... lan cahil cesaretine bak anasını satıyım. kadın diyo ki sanki yukarda birisi `balta`yla odun kırıyo gibi ses geliyo diyo , sen eline iki tane mum alıp çıkıyosun yukarı ... ha eline süpersonik kılıç alsan çok mu fark eder ? hayır etmez tabi. benim demeye çalıştığım bi gündüz gözüyle çık bak adam akıllı neden gece yani ? sonuç olarak bişey çıkmamış tabi. babam da annemi '' evi yeni yaptık ya temel oturuyodur ondan çıkıyodur o ses '' diye geçiştirmiş. lan kadın yukarıdan geliyo ses diyo be ööhh...
aradan yıllar geçer esas eleman bu olayları öğrenir. öğrendiğinde daha neyin ne olduğunun çok farkında değildir. hayata dair görüşleri tam olarak kafasında oturmamıştır ( yaşı küçüktür de denebilir tabi ). anlatılan bu tüyler ürpertici olay neticesinde ( izlediği filmlerin de etkisiyle ) akşamları uykuları kaçar. bir oraya döner bir buraya. hatta öyledir ki yalnız uyumak zorunda kaldığı her gün korkunç kabuslar görür ve kan ter içinde uyanırdı. ailesi bu olayın gerçek olmadığına ikna etmeye çalışırdı küçük çocuğu. ama çocuk etraftan evlerinin bulunduğu yerin eskiden `mezarlık` olduğunu öğrenir. karşı tarafta bulunan kumluk arazide çamurdan köfteler yaparken sağda solda gördüğü kemik parçaları olayın iyice boka sarmasına neden olur. o da yetmezmiş gibi bakkalın karısı olan bir teyzesi evinde geçen olayı esas çocuğun annesine anlatmıştır ve o da duyduklarını etrafla paylaşırken çocuk baya bile bile kulak misafiri olur :
'' kız geçen gülserenler'deydik oturuyoduk böyle kısır falan yiyoruz. ezan okundu. ay dedik kalkalım namazlarımızı kılalım sonra devam ederiz. aaa biz abdestleri alırken sen bi daha ezan okun ... töbe töbe ... ne oluyo gülseren falan dedik. meğer evde yatır varmış. önce o yatır okurmuş ezanı sonra gerçek ezan okunurmuş. bismillahirrahmanirrahim ... öyle valla `kezban` . kızlara söylemiyomuş gülseren korkarlar diye. bi tek ona görünüyomuş ''
bu tüyler ürpertici olayı da duyan esas çocuk iyice kıllanır tabi.
günlerden bir gün esas çocuğumuz ilk `karabasan`ıyla karşılaşacaktır. akşam yine yatağına yattıktan sonra birden uyanır gibi olur ama uyanamaz da. böyle karışık bişeyler olur ve esas çocuk çok korkar. anne diye bağarmak ister ama ilk denemede başarısız olur. ardından ikinci deneme yine başarız ve üçüncüsü de aynı şekilde başarısız olur. kasları gerim gerim gerilen çocuk çok deli korkar öyle böyle değil. olay geçip uyandığında sabah ezanına yaklaşık yarım saat vardır. hayatında hiç o kadar terlediğini hatırlamaz esas çocuk. zaten tekrar yatağa kafasını koyabilmesi mümkün mü ? tabi ki değil. kalkar oturur sadece. televizyon bile açamaz. annesine hele hiç seslenemez öyle işleri adamı değildir. bakma sen o olay olduğunda anne diye bağırdığına. o gün dini bütün bi insan olmaya karar verir. nası bi göt korkusuysa artık yaş kaç düşündüğü şeye bak sen... ama gün ağardığında bu etki geçer gider tabi anlık bi korkunun eseridir o. sabah esas çocuğun annesi yatağın ve pikenin halini görünce esas oğlana seslenir ne bu yatağın hali diye. vücudundaki suyun %90ının o gece yatağa bırakmıştır esas çocuk. ( işeme yok lan ter ... ) sonra olayları annesine anlatan esas çocuk az biraz rahatlar annesi okur üfler falan...
daha teras katlarında barınan oduncu yatıra alışamadan bu ikinci darbe olmuştur esas çocuk için. ve ardından `karabasanlar`la hobi olarak ilgilenmeye başlar esas çocuk. her gün gelip rahatsız ederler esas oğlanı. yani o zamanlar o öyle sanar. ama o kadar yalama olmuştur ki bu olay artık esas çocuk bile sıkılmıştır olaydan gram korkmamaktadır. başucunda hissettiği 2 tane 1.90 boylarında insansı varlıklar mı dersin , kapının önünden geçen ışık hüzmeleri mi dersin neler neler ... o kadar ki artık baltacı abimizi hiç iplemez esas oğlan.
ardından yıllar yıllar geçer ve esas çocuk artık abisinin bi odada tek başına nasıl uyuyabildiğine şaşmamaktadır. bunların hepsinin o zamanın korkularıyla bilinç altına işlenen şeyler olduğunun farkına varır ve hayatı yoluna girer. korku filmleriyle düzenli taşak geçen bi insan olur çıkar. zaten hayattan yaptığı çıkarımlar sonucu o tarz `varlık`ların gerçek olamayacağını kabullenir.
gülseren yenge küçükken size hiç gelmememin sebebi işte o yatırdı. kusura bakma bayram da geldi zaten bi elini öperim artık gelip ...
5 - ahha lan geçen evde çekmecelerden bişey alıcaktım onu ararken bi baktım eski fotoğraflar. bi ara modaydı ya herkes çocukluk fotoğrafını profil resmi yapıyodu falan. ben de çektim fotoğraflarını hemen. dijitale aktarmak lazım abi böyle şeyleri. kağıt parçası sonuçta yansa gitse bi daha nerden bulcan o fotoğrafı dimi ama ? ben de madem böyle bi başlığım var buraya koyayım dursun burda güzel güzel dedim.
burda yanlış hatırlamıyosam eğer 1. doğum günüm. bütün mahalle toplanmıştır kesin o zamanlar mahallenin maskotuymuşum. ee tabi şişman ve sevimli bebe olmak güzel bişey. sağ alt köşede süveterli olan şahıs abim olurlar. kucağında olduğum kanatsız melek de annem. canını yediğim ^_^. pastayı tutan abla kusruma bakmasın onu hiç çıkartamadım ya la. bunları anneme danışmam lazım hep ya kimdi o diye. annemin arkasında sert bakan bi kadın var o benim komşuannem olur. niye sert bakmış lan acaba normalde pamuk gibi insandır. kesin cennet abla veya emine abla bi şımarıklık yapıyolardır. ( kızları olurlar bu arada emine ve cennet ablam ) kapıdan kafayı uzatan şahsiyetin mehmet abi olması lazım sanırım. arkadaş benim doğum günüme niye tanımadığım insanları çağırıyosunuz anlamıyorum yani anne sözüm sana ! tamam daha ilk doğum günüm biliyorum acemi olacaksınız ama olmaz yani ! bunun 2.sini umarım los amigosta falan yapmışsınızdır giriş 10 lira ilk içki bedava falan gibi... neyse pasta güzel gözüküyo ama tadını hatırlamayınca tabi sıkıntı ...
bu fotoğraf da ya doğum günü esnasında çekildi ya da bu insanlar bana hep aynı kostümü giydirmişler. hayır aksesuarım falan da yok yani pişti olmuşum 2 fotoğrafta da olmaz yani anneme sitem edicem şu bayrama bi gideyim. neyse efendim kucağına oturduğum insan kevser teyzem. şuan tam olarak nerden akraba olduğunu inan hatırlayamıyorum. ulan zaten şu akrabalık ilişkilerini geliştirmem lazım benim kimseyi tanımıyorum sülalede. bi ara anneme benim odamda birisi var kız kim o dedim de kim varmış diye geldi baktı meğer abimmiş o. hani kim var abin var başka kimse yok diyo. abisini unutan adam mı olur lan dimi ? neyse işte onun bize göre sağında oturan teyze de zekiye teyzedir ki kendisinin mahallede ciddi bi ağırlığı vardır. o zamanın en yaşlısı zekiye teyzeydi. yani en saygı duyulması gereken ve herkesi bir arada toplama yetisine sahip tek kişi. herkes çok severdi zekiye teyzeyi çok da iyi bi insandır ama ben tam olarak hatırlayamıyorum. en çok hatırladığım onun bi kızıydı. yani hayriye abla ... annam onla bi anımız varMIŞ ki çok sıkıntılı bi durum. şöyle ki : hayriye abla çok sağlıklı birisi değil yani aklı arada gelir gider böyle. işte günlerden bir gün biz ailecek bi yere gidecekmişiz. annem ben hazırlamış montumu falan giydirmiş ben bekliyomuşum kendisi hazırlanmaya gitmiş. hayriye abla da beni çok severmiş demiş ben az dışarda gezdireyim siz hazırlanana kadar ... işte tam bu noktada kafa gidiyo hayriye ablanın ve yürüye yürüye gidiyoruz bi yerlere. bizim eve 5 dk uzaklıkta bi durak var oraya gitmiş kadının birine burdan çarşıya nasıl gidiliyo demiş. işte şansımı sikiyim kadın da meğer çarşıya gidicekmiş. diyo ki ben de o otobüsü bekliyorum bekle gelince bineriz beraber. sonuç olarak bunlar biniyolar otobüse. yani biniyoruz ... hayriye ablanın kafa gidince gps aleti bozuluyo tabi. çarşıda bi yerde rastgele inmiş bu. hemen aile cephesine dönelim sıcak gelişmeler için : efendim bu sırada bizimkiler hazırlanınca demişler bizim küçük nerde ? annem demiş aşağıdalar hayriyenin yanında ... tamam çocuk hayriyenin yanında da hayriye nerde ? sen bunlar bakıyolar bakıyolar hayriye abla yok... hemen zekiye teyzeye gdiyolar kesin evdedir diye ama zekiye teyzenin de haberi yok. komşuanneme falan soruyolar gördünüz mü diye yok gören mören ... bizimkiler çıldırcak gibi oluyolar çünkü kafası yerinde olmayan bi insan küçücük çocuğa neler yapabilir dimi ama ? aslında kendisi bilinçli zarar vermez onu biliyolar çünkü kafa ne kadar gitse de çok severmiş beni anneme hep yardım edermiş benle ilgili konularda falan. ama işte dalgınlığına gelir yolda rastgele yürür çat araba yandan bi koysa mesela hem o hem ben taklaya geliriz. bizimkiler ondan korkuyolar. neyse sonuç olarak hemen polis aranıyo ve mahalle didik didik arandığı için çarşı odaklı aranması isteniyo... ve yine hayriye - mesut ikilisindeyiz : sonradan alınan bilgilere göre tam çarşının merkezinde otobüsten inmeyi başarabilen hayriye ablamız saatlerce çarşıda beni gezdirir. ama açlıktan ölmek üzereymişiz yani öyle söyler annem hep. hiç bieşy yedirmemiş bana hayriye abla. gerçi kendi de yememiş yani. sonuç olarak polisten önce annemler hamamyolu'nun orlarda bi yerde boş boş gezerken bulmuşlar hayriye ablayı. benim betim benzim atmış açlıktan. hemen gidip simit almışlar ordan yedirmişlerde kendime gelmişim. bi de sürekli söyler annem '' salak ölcektin açlıktan hala orda gördüğün balonu istiyodun '' diye ... anne yapma böyle çocuğum ben balon yemekten önce gelir bunu bilmen lazım dimi ? zaten bu saatten sonra da asla hayriye ablaya vermemiş annem beni ^_^.
asfksdşflksdfs bu fotoğrafa bayılıyorum ya. hiç bişeyden haberi olmayan bi bebe bile annesinin işine mani olabiliyomuş demek bak azim isteyen şeyler bunlar. kadıncağız örgü örmeye çalışıyo ben koltuğunun altına girmişim engel olmuşum yazık la. dur bi kazak alıyım anneme hediye de hatırlatıyım bu durumu ona. resmi inceleyecek olursak eğer arkada 90'ların olmazsa olmazı bir radyo var ki hala çalıştığının bilgisini vermek isterim. sonra klasik tabi koltuk örtüleri ... amaç ne peki ? tabi ki koltuk batmasın ... sonra hemen koltuğun yanında bebek beşiği. bu beşiği de çok iyi hatırlıyorum hatta abimin var bi tane de yani ikisinin bir arada fotoğrafı vardı da nerde bakıcam bakalım ona. bu fotoğrafta daha yaşımda değilim sanırım lan çok salak duruyorum. topaç gibi ya tipe gel amk ...
aha işte en sevdiğim evrim basamağım bu benim. fotoğrafın olayı şöyledir : ben her sabah abim okula gideceği zaman uyanırmışım. yani saat kurduğum yok tabi o yaşta ama uykum hafif olduğu için evdeki gürültüden patırtıdan uyanırdım hemen. bi de içimde gerzek bi okul sevdası varmış ki sorma gitsin ... 1. sınıfa başladığım zaman normalde 1 yıl daha beklememi önermiş hocalar ama ben ağlamışım '' abime çanta aldınız önlük aldınız bana niye almıyonuz ya ühühühhü bana ne ben de okula gitcem bana ne bana ne '' diye. nitekim yazdırmışlar okula sonra. neyse yani olaya dönecek olursak eğer abisini baya baya seven bi insan evladı olduğum o zamandan belliymiş onun için elimde tuttuğum o gerzek yemek kabını aşağı kadar indirirdim hergün usanmadan bıkmadan. ulan kıyafetler çok deli ya bakınca yarılıyorum böyle gerzek bi sırıtma oluyo sıfatımda adfklaşlfkşasdl. bi de o zamanlar genetiğimizde olan bi durum var kamburluk ... ben gülmeye başladığımda dah belli oluyo bu durum. güldükçe 2 büklüm olurmuşum bi de bende dişler ve kulaklar önce gelişmiş vücuttan. gerçi sonraları bu kamburluk işini çok ciddiye alıp sürekli değnek yutmuş gibi gezdim düzeldi o . sonracığıma çok ilginç küçükken kepçeydim baya ben. şimdi kulaklarım gözükmüyo. ( çaktırma saçlar uzun ondan ) hayır sabahın köründe kimin aklına gelmiş bu bebenin fotoğrafını çekelim diye lan . bizimkiler zamanla üşengeç olmuşlar demek ki. şimdi bişey yaptırmaya kalksan 50 saat yalvarırsın. o zamanlar kendi istekleriyle abuk sabuk şeyler yapmışlar bak. gençlermiş gerçi lan olur o kadar. ulan komşuannemlerin bodrum kapağı kadarmışım be vay anasını... o kapağı şimdilerde mini kale olarak kullanıyorum ben serbest vuruş çalışıyodum lisede falan. tipimi yiyim ya kahretsin ...
bu fotoğraf da bir kış günü çekilse gerek o kadar lahana gibi gezindiğime göre. sol köşede bi kutu kenarı var ama ne olduğu ve orda ne aradığıyla ilgili hiç bi bilgi edinemedik efenim. ama o arkadan zombivari bana doğru yaklaşan şeyin abim olduğunu söyleyebilirim açık yüreklilikle. moda yorumu yapayım biraz da du bakıyım : öncelikle altta ve üstte aynı tonlar kullanılması bi uyum arandığı anlamına gelir ama kafadaki şapkayla birlikte bu uyum sanki biraz göze basit gelmiş gibi. ayrıca elinizdeki o çantanın dah... çanta mı lan o ??? yok lan olur mu öyle şey ya çanta olsa benim boyum kadar olması gerekir o dönemde. oran orantı gitti bi anlık kafada. onun ne olduğunu gayet iyi biliyorum. o fotoğrafın çekildiği makinenin kılıfı o. hatta inanmazsın şuan yanımda duruyo. kendi aldığım dijital makinenin kendi kılıfını attım gitti nostalji olsun diye bu eski kabı kullanıyorum. üzerinde senin benim çözemeyeceğim bi hiyeroglif yazısı var. ayrıca annem normal bebelerden daha erken yürümeye başladığımı söylemişti. zaten okuma yazmayı da erken öğrenmişim. amk benim ne zorum varmış kendimle hemen hayata atılmak istemişim sanki bok var gibi ...
bu da mutluluğun resmini yapabilir misin diyenlere evet dememe sebep olan fotoğraf işte ... mekan babaannemin köydeki evinin üst katında bi oda. tavana kancalar asmışlar hala da durur orda ama sebebini tam çözemedim. belki de gerçekten sadece salıncak yapmak içindir olamaz mı olabilir ? heralde ağladım zırladım bişey yaptım da oyalamak için bindirdiler beni salıncağa. babaannem de beni tutuyo düşmesin diye kıyamam rahmetlik çok iyi insandı. şu dünyada en çok değer verdiğim insanlardan bi tanesiydi. kimseyi sevmemişimdir onu sevdiğim kadar. tipime bak hele lan ne kadar mutlu olmuşum sallanıyorum diye. sadece sallanıyorum lan ... çocuk olmak cidden güzel bişeymiş arkadaş abuk sabuk şeylerden mutlu oluyosun hiç bi sike kafanı takmıyosun çünkü anlamıyosun ne olduğunu. işte insan küçükken büyümek büyüyünce de küçülmek istermiş onu yavaş yavaş anlayabiliyorum. üniversite 2. sınıfta bunu anlamak biraz erken gelebilir ama değil işte abi şuan bile bir sürü sorumluluk oluyo insanın üstünde. yukarlarda bi yerlerde eğer beni duyuyorsan seni çok seviyorum babaannem. ışıklar içinde yat.
Yorumlar
Yorum Gönder