bir galapagosun seyahat anıları

     
                                                                         ORDU

Efendim günlerden bir gün yakın arkadaşlarımdan birisinin diş hekimliği okuduğu Ordu iline ziyarete gitmeye karar verdim. çok önem verdiğim bi durumdu bu ziyaret çünkü hem daha önce Karadeniz'e adım atmamış birisi olduğum için çok merak ediyordum Karadeniz bölgesini hem de can dostlarımdan birisini ziyarete gidiyorum önemli olacak tabi. benim ziyaret fikrimi öğrenen bir diğer yakın arkadaşım da geleceğini söyledi. lan şimdi 3 tane ayrı üniversitede okuyan insandan bahsediyoruz... ortak bi tarih denk getirmemiz imkansıza yakındı ama bi o kadar ihtimalin arasından süper bi tarih denk getirebildik. 29.11.2012 ... o gün yolculuğa başlayacaktık. ancak şöyle bir durum vardı ki ben Balıkesir'den önce Eskişehir'e gidecektim sonrasında da Eskişehir garından beraber Ordu'ya yolculuğa başlayacaktık arkadaşımla. ben saat 3'te Balıkesir'den Eskişehir'e giden otobüse bindim. yaklaşık 5 saat sürmesi gerekiyor yolculuğun. ayrıca yolculukta yenebilecek olan yemeği ve yapacağım yolculuğu düşününce birden '' yemek yemeliyim '' diye haykırmışım insan içinde. eskişehire giderken Genç Ömür dinlenme tesisleri diye bi mola noktasında çorba içtim ( sınırsız ekmek olduğunu bildiğimden ekmeğe gömüldüm karnım doysun diye çaktırma ) . sonradan fark ettim ki hala devam etmekte olan projem için sürekli fikir aramışım mal gibi. bi anı yaşa anasını satıyım yok illa bi kıllık yapıcam kendi kendime ... neyse efendim tabi ki Ordu biletleri Eskişehir'deki arkadaşım tarafından çoktan alınmıştı. o günün akşamı saat 21:45'te Eskişehir - Ordu yolculuğu vardı. velhasıl ben saat 21:00 sularında Eskişehir otogardaydım. sonrasında arkadaşım da geldi bi yarım saat kadar bekledikten sonra otobüsümüze bindik ve yolculuğa tutulduk. Eskişehir- Ordu arası da takriben 12-13 saat gibi süre. napsak netsek diye düşünürken baya baya film izledik lan ikimizde ... yok önce baya muhabbet ettik tabi de saat olmuş gece 2 millet uyuyo ! gürültü yapmayalım diye film izleyelim dedik. yalan söylemiyim 2 tane film izledim ama isimlerini gram hatırlamıyorum. resmen '' yoklukta izlenebilecek filmler '' listesinin top 5'inden 2 tanesini izledim. kafada o kadar yer etmemiş yani sen düşün. olabildiğince molalarda dışarı çıkmaya gayret gösterdik ki uyku bastırmasın durduk yere. ( gerçi arkadaşım uyudu bi ara gayet ama neyse ) efenim Ordu'da okuyan arkadaşımız bize ünye-fatsa civarına gelince uyumayın sakın etrafa bakın tarzı bişey söylemişti. biz böyle maviyle yeşilin karıştığı bi tablo bekliyoruz haliyle yıllardır belgesellerden duyduğumuza binayen. lan biz güzel bekliyoduk da bu kadar güzel beklemiyoduk ... çok ciddiyim ikimiz de az daha ağlıcaktık. beni benden alıp götüren bi daha da geri getirmeyen bi manzara vardı ki olamaz öyle bişey lan ! abi sahilin dibinde ( bak bu dibindeden kastım baya dibi yani denize yaklaşık 10 metre falan vardır arası ) halı saha vardı lan ! nasıl olabilir abi ... ben manzarayı izlemekten maça konsantre olamazdım orda top oynamaya kalksak. heriflerdeki marjinallik bugün Barcelona'nın antrenman sahalarında yok lan ayıp anasını satıyım ! neyse abi biz ağzımızı ayırdık öyle camdan bakıyoz sığırcık gibi şaşkın gözlerle. iki dakika önce horlayan adamın ( arkadaşımın ) gözleri fal taşı oldu. sanki yüzyıllarca uyuyup uykusunu almış gibi. ardından bir kamp alanı gördük ki akıllara zarar güzellikteydi. bi dahaki ordu ziyaretimiz kesinlikle böyle bir kamp ortamında olmalıydı. yani böyle ortak bi karar aldık o an için. ortam öyle bi yerde ki ne doğaya sıfır , ne de hala şehrin içinde. bizim de tarzan olmaya niyetimiz yok zaten yakında tekel mekel olması şart mesela. o yüzden dediğim gibi bütün koşulları harikaydı. otobüs yavaş yavaş asıl şehir merkezine gelmeye başladıkça biz otobüsün rotasının eskişehir - ankara - miami - fatsa - ordu olduğunu sanmaya başladık. palmiyeli sahil şeridi , kulağında kulaklıklarla köpeklerini sabah gezisine çıkartanlar , patenlerle gezen gençler falan... yeminle fonda summer jam'i duydum bi ara ...


baksana abi inan bu klip Ordu'da çekilmiş olmalı ya ... yıllarca bizi yemişler ya la Miami öyle güzel böyle hoş diye ... meğer orası Ordu'ymuş vay anasını ... ha zenciler ne ayak diyosan onlar ajans oyuncusudur ya onlardan yoktu bak Ordu'da evet haklısın !

Neyse baya bi yaklaşmışız Ordu merkezine ama mola verdik bi yerde daha. ben Balıkesir - Eskişehir seferlerinin müptelası olduğum için şu Susurluk'ta mola verdiğinde '' alsam çantamı yürüsem mi lan acaba '' fikriyatını benimsemiş bi insanımdır. ee abi sen şehre 15 dakika kala yarım saat mola verirsen ben düşünürüm tabi böyle şeyler ... ama bir gün gelecek bu fikri eyleme dökeceğim ! işte arkadaşımla aynı olayı yaşadık mola sırasında. gerçi çantaları alsak çok bulabilcez ya Ordu merkezi ... cahil cesareti işte neyse ... bu arada içtiğimiz çayları da ittirdik mola istasyonuna. çok gevşek bi müesseseymiş arkadaş insan sattığı çayın parasının peşine düşmez mi ? düşmediler abi biz napalım ? neyse lan iki tane çay yüzünden batmazlar umarım ... batmazlar dimi lan :(

Neyse efem Ordu otogarda indik ve arkadaşımız bizi karşıladı. eşya namına yanımızda pek bişey olmadı için '' önce yurda gidip eşyaları bırakalım '' kafasına girmedik hiç. karnımızın açlığı benliğimize vurdu zaten bir an önce bişeyler yemeliydik. geze geze gidiyorduk ki yol üstünde bi kilise gördüm. ee o kadar mimarlık okuyoz dimi görmeden olmazdı.
Efendim ben zaten Ordu'ya gelmeden önce küçük çaplı bir araştırma yapmıştım gezilecek yerler ve yenecek yemeklerle alakalı olarak. bu kilise de notlarımın arasında vardı. yeri gelmişken listeyi de veriyim 1 saniye :


- yalıköy köftesi
- denizciler dondurması
- boztepe
- köyüm pide-kebap
- fidangör caddesi
- belediye binasının arkasında derin balık lokantası levrek buğlama
- yason burnu kilise
- jazz cafe
- kervansaray lokantası
- turşu kavurma
- taşbaşı kilisesi


sağ yukarıda gördüğünüz kilisenin adı Taşbaşı kilisesi olup 1853 yılında Rumlar tarafından yapılmıştır. Bazilika şeklinde inşa edilmiştir falan filan mimarisini de çok ayrıntılı inceledim de şimdi kafa şişirmiyim durduk yere. mevki olarak da hemen sahilin kenarında bulunmaktadır efendim. girdik arkadaşlarla ben bi kaç teknik fotoğraf aldım o sırada sordukları için bi kaç bilgi verdim arkadaşlarıma mimarisiyle ilgili. gerçi sonradan fark ettik ilk girişte kocaman yazıyomuş özellikleri ...


kilisenin gördüğü manzaraya baksana abi ... ben olsam ben de bişeylere tapardım böyle kilisede !

Teknik geziye ara verip birer çay içmeye karar verdik. havanın da şansımıza gayet güzel olmasından ötürü sahil kenarında bi yere oturmak istedik. ( oturdular ) ama işte yolda giderken klasik geyiklerden de kendimizi alamadık bi türlü kahretsin ! ee abi Ordu'ya gelmişiz Ordu'nun dereleriyle ilgili geyik yapmadan olur mu hiç ? yapacaktık yani o kaçınılmaz sonumuzdu bizim ... ben de gördüğüm bir kare üzerine bu geyiğe start verdim efendim.






                İşte o kare :

Abi bunu görünce dedim ki : '' kardeşim Ordu'nun dereleri aksa yukarı aksaaaaa diyosunuz da bu dere yukarı akmıyo siz bunu borular ve tazyik yardımıyla yukarı doğru akmasını sağlamışsınız ... ''. ypsof-dfpojsdgjsdfspokfsdfsdf . hayır aksa yukarı aksa dediler diye belediye gitmiş yukarı doğru akıtmış o dereyi vay anasını be !!! işte belediye dediğin böyle halkı ne isterse onu yapandır helal olsun !!! adamlar inanmış abi . sonra bunu gösterip milleti kekliyolar '' bak lan harbiden ordunun dereleri yukarı akıyo '' diye. bizim halk da efsane hastası zaten hemen inanıyo '' aa abi evet lan akıyo harbiden vay anasını '' diye. allah diyen dere var Ordu'da deseler '' evet biz duyduk '' diyecek olan bi ton insan çıkar lan asojfaşsljfaklsfsf. neyse abi bu geyiğe ara verdik. bak bitirdik demiyorum çünkü bitecek gibi bi geyik değil !

Çay içmek için yürürken yola dökülen yapraklar çarptı birden gözümüze ve üstlerine basma içgüdüsü kendini gösterdi bize. aman aman ! şimdiye kadar oynadığım en güzel oyunlardan biriydi sanırım lan ... sıçraya sıçraya yapraklara basıyosun ama kuru yapraklara basman lazım ki o '' hışşırrrt '' sesini duyabilesin. yoksa bi mantığı yok yaprağa basmanın. ( böyle deyince sanki diğer türlü yaprağa basmanın bi mantığı varmış gibi oldu ama değil onun da yok tabi ) devamında arkadaşımın basmak için hamle yaptığı bir yaprağın rüzgarın etkisiyle resmen '' kaçmasının '' ardından sinir krizlerine giren F.M.'yu zor sakinleştirdik ve bu oyunun insan sinirine iyi gelmediğini anlayıp bıraktık. kısa süreli eğlencenin ardından çöktük bi kafeye ve çaylarımızı yudumladık. o sırada '' bi kedi gördüm sanki '' . abi hayvan çok güzeldi hoşuma gitti böle tombik bişey falan. lan sesleniyorum hişt pişt kedi miyav hooop diye ama bana mısın demedi hayvan ! hayvan işte pislik be ! dönse baksa fotoğrafını çekicektim ama dönmedi. ben de inat değil mi abi çektim yine de fotoğrafını !

bak bak ite bak ya ! havan kime lan pis kedi ! cık cık ya ! ben burda hayvanseverliğin kitabını yazmış adamım ama bu kadar trip de fazla abi kedinin artizliğine bah hele ! neyse yine de güzel kedi hoş kedi. bu arada bizim bütün muhabbetimize kulak misafiri oldu bu arkadaş. çaylardan sonra kendisine '' simit sarayı '' ünvanını layık görmüş bir kuruluşa gittik. neden böyle dedim çünkü kıymalı poğaçaları yok !!! diyebilirsiniz ki arkadaş adı '' simit'' sarayı o yüzden poğaça olmaması doğal olabilir diye. haklısın bu konuda ama avokadolu poğaça yapıp kıymalı poğaça yapmıyosa bi kuruluş '' bu terste bi işlik ''  var demektir ! neyse abi sakinleştim ve içinde kıyma olan ne varsa getir dedim börek versiyonu geldi şükür ki ... yedik ve kalktık.

artık şu yurda yerleşelim dedik ve yurdun yolunu tuttuk yurt dediğim bildiğin KYK işte. bizim arkadaş oranın müdürüyle falan konuşup anlaşmış erkeklerin kaldığı tarafta kalabilecekmişiz. ancak yurda gittiğimizde acı bir gerçekle yüzleştik... adam bizi kendi üniversitelerimizde KYK yurtlarında kalıyoruz sanmış... ee benim evim var diğer arkadaş zaten kendi memleketinde okuyo. dolayısıyla KYK ile bi ilişkimiz yok. sıkıntıya düştüğümüzü gören kantin işletmecisi abi hemen duruma el atmış ve bize bi misafirhane ayarladığını söylemiş arkadaşa. çok garip geldi lan. adam geldi '' gençler biraz bekleyin bi kaç işim var onları hallediyim sonra gidelim misafirhaneye '' dedi. biz de kantinde takıldık biraz sonra arabasıyla bizi sanırım '' ordu tarım ve il müdürlüğü misafirhanesi '' denen yere götürdü. ben şimdi adını tam hatırlamıyorum ama tarım ve ziraatle alakalı bi mevkinin misafirhanesiydi işte. adam bize bedava ayarlamış orayı sağolsun anahtarı da verdiler bize mis ... odaya eşyaları koymak için girdik ki ne görelim ... abi oda baya bildiğin 5 yıldızlı otel odası lan ... biz misafirhane deyince 2 tane çekyat olur orda takılırız sanıyoduk ama bunlar biraz abartmışlar. neyse duşlarımızı aldık eşyalarımızı bıraktık ve dışarı çıktık. ee nabıcaz tabi ki içicez ... sahil kenarına gittik vodkamız fişnemiz oh mis ... o sırada aramızda olmaması çok üzüntü yaratan iki arkadaşımızı aradık mobil olsa da aramızda olmaları için. o kadar da duyarlı ve duygusalız yani aman aman ...
ee 3 tane lise arkadaşı bir araya gelince tabi liseden muhabbet açmadan olmaz dimi eskilerden de konuştuktan sonra yavaştan kalkıp gidelim dedik. ertesi gün de erken kalıp teknik gezimize devam edicez sonuçta dimi. neyse gittik ve uyuduk.

Sabah kahvaltı için yine poğaça ve türevlerinin satıldığı bi yerde bulduk kendimizi. ben böyle ortama girince kendimi tutamıyorum '' 2 tane peynirli 3 tane zeytinli 7 tane kaşarlı '' bilmem ne derken bi bakıyom dünyaları almışım tabağıma ... abi bu arada orda öyle bi insanla tanıştık ki anlatamam sana ... işletim sistemi bu kadar yavaş olan başka bi insan daha yoktur diye tahmin ediyorum. yani normal bi insan iphone 5 ise bu kız nokia 3310 o kadar diyim ben sana ... neyse biz poğaçalarımızı aldık oturduk dışarıya çaylarımızı söyleyecektik ki bu ablamız geldi siparişi almaya. 1 tane fincan  2 tane de normal ince belli stayla çay söyledik. biz söyledik de o algılabildi mi ? tabi ki hayır ... bi kaç snaiye suratıma baktı ... baktı ... ve baktı ... sonra bi daha tekrar etmemizi söyledi ve ben baya tane tane anlattım ablamıza durumu. bi de şeker bi tip böyle kısa boylu hafif tombul az da karadeniz aksanı olan bi varlık. neyse abi çayları getirdikten sonra adisyona poğaçaları da yazması gerekiyormuş ki bize sordu kaç tane ne aldınız söyleyebilir misiniz acaba diye. bu esnada biz arkadaşımla birer tane yemeye başlamıştık hatta tam olarak iki poğaça da yarısı yenmiş durumdaydı. ben de sabah sabah enerjiğim zaten bi de bulmuşum böyle tipi biraz geyik yapıyım dedim ( piçliğine değil ha çok sevdim kızı biraz daha yanımızda dursun istedim hepsi bu ) abi işte 2 tane şundan 3 tane bundan diyoduk ki ben geyiğine '' biz bi tane çikolatalı olanı ikiye böldük arkadaşla yalnız bunu 1 tane sayın ehueheuheue '' yaptım. halbuki benimkisi peynirli onunkisi de zeytinli poğaçaydı. ama dedim ya ikisi de yarım durumdaydı geyik yapıyım diye ikiye böldük dedim... lan demez olaydım ... kızcağız onu harbiden 1 poğaçanın eşit 2 yarısı sanmış ve tek poğaça yazmış adisyona ... kıyamam lan ... biz poğaçalarımızı yerken benim çayım bitti. çaykolik olduğumdan şat atıyorum çayları o derece. neyse abi çağırdım yine bizimkini dedim ki '' bi tane fincan çay alabilir miyim ? '' ... o bana bakıyo ben ona bakıyorum ... bekledik ... bekledik ... bekledik ... ve dedi ki '' çay mı ? '' ... kahretsin !!! '' evet çay '' dedim ve yine bakışmaya başladık ... bekledik ... bekledik ... bekledik ... ve bu sefer de dedi ki '' fincan mı ? '' ... lan beni sınava mı tabi tutuyonuz abi anlamadım ki hafızamı falan sınıyolar heralde '' bakalım bu gerizekalı biraz önce dediği şeyi aklında tutabiliyor mu ? '' diye. evet fincan dedikten sonra biraz daha baktı ve gitti... hayır fincan çay istiyorum altı üstü bana kokain istiyorum muamelesi yapıyo kız. fincan mı ??? bak emin misin ??? oğluuumm ??? gibisinden ... kız gidince biz baya bi güldük tabi tepkilerine. normalde çay içesim vardı daha ama kızla aynı münakaşayı tekrar yaşamamak için istemedim anasını satıyım.

benim hazırladığım program eşliğinde Ordu'da okuyan arkadaşımın bile bilmediği bir yere gidecektik. yason burnu kilisesi ... teknik gezi yaptırmaya and içmişim ben baya bizimkilere. sorduk soruşturduk nerde olduğunu öğrendik bu yerin. bize bi duraağımsı yer gösterdiler ordan kalkan dolmuşlar gidiyormuş. gittik bindik minibüse aynı minibüste bi kaç ergen dostumuz vardı onlar da meğer bizim gideceğimiz yere gidiyolarmış piknik yapmak için. onlr pazarlık yapmışlar sanırım para konusunda bizi de onlardan sandılar o yüzden az para verdik iyi oldu. gittik ki gayet memnun kaldık . gerek manzara gerekse ordaki yapılar gayet hoştu.

Bunlar Yason kilisesinin bi kaç cephesi ve iç mekanı. daha çok detay var da gerek yok onlara.

Bunlar da bir kaç tane çevreden alınmış kare efendim. ergen kardeşlerimizi takdir etmemek elde değil piknik için güzel mekan seçmişler doğrusu. bizim arkadaş da burayı daha önce görmediği için çok şaşırdı. ben araştırmış olmasam kızcağız da göremicekti kim bilir hangi tarihe kadar ... peh peh ...

  Efendim bu doğa güzelliğiyle vedalaşmanın vakti gelmişti artık...geri dönmemiz için araştırma yaptık ki geldiğimiz dolmuşlardan herhangi birisi tekrar geri götürüyormuş merkeze. biz de başladık yolda beklemeye ... bekledik ... bekledik ... ve bekledik ... en sonunda yeter lan gelmicek heralde deyip otostop çekmeye karar verdik ve bir kaç araba durdurduk ama hiç birisi merkeze kadar gitmiyormuş malesef ... derken karşı istikametten bi dolmuş geçti biz el kol yaptık adama ve durdu. amacımız geri dönecek mi dönecekse ne kadar zaman beklemeliyiz onu bilelim idi. adam da '' atlayın 2 kişi bırakıp geri döncem hemen boşa beklemeyin hem yukarıları görmüş olursunuz '' dedi. ee bize de gezilcek yer olsun yeter ki atladık hemen. lan arkadaş yukarı çıktık ... çıktık ... ve hep çıktık ... ben bayılmışım zaten bi süre sonra basınçtan mıdır nedir alveollerim intihar falan etmiş sanırım. sonra işte ayılttılar beni kolonya falan filan. ayıldıktan sonra bi baktık yolun üzerindeki evlerin bahçesinde muhteşem mandalina ağaçları var ... la biz iç anadolu bebeleriyiz hiç görmedik ki daha önce mandalina ağacı ... dolmuş o ağaçların önünden geçti gitti ama bizim beyinler arkada kaldı tabi. neyse abi bi teyzeyi bıraktık '' everestin '' tepesine sonra U yaptık geri dönüyoruz ama anlamadım bi amca hala arabaydı. dedim heralde o da merkeze gidecek. az gittik uz gittik ve dolmuş o muhteşem mandalina bahçelerinin olduğu evin önüne doğru yavaşlamaya başladı ... lan yoksa ? evet  ... o mandalinalar o arabadaki amcanınmış meğer. şoför amcayla muhabbet ettiği bir kaç dakika esnasında bizim gözler fal taşı gibi mandalinalara bakıyordu tabi ki. sonunda ben cesaret ettim ve şoföre sordum '' bu mandalinalar amcanın mı? '' diye. o da tabi hemen durumu çakozladı ve amcaya seslendi '' X amca çocuklar mandalinaları soruyorlar bir kaç tane koparıp verebilir misin çocuklara? '' diye. biz de hemen çıkıştık tabi izin çıkınca '' siz zahmet etmeyin biz alırız siz yorulmayın lütfen... '' şeklinde. o sırada amcamızın karısı da oradaydı ve kadının yüzünde '' yazık lan bak bunlar metropol çocuğu işte hiç görmemişler ki kıyamam '' bakışını gördüm ben ... üzdü mü beni ? hayır tabi ki. ben köyde de bir sürü zaman geçirmiş adamım da bilader bizim köyde mandalina yoktu biz napalım ? haa onlar gelsin ben onları götüreyim bademdir efenim cevizdir , üzümdür toplamaya ... neyse o bakışı çok kafaya takmadan gittik hunharca mandalinaları kopardık... ama işte ben de ağaçtan meyve toplamış adam olduğum için biliyorum ki bunu toplamanın bi adabı var. yani her meyvenin koparılacak farklı bi yeri vardır. misal kirazı öyle sadece tanesini kopararak toplayamazsın. onun dalının orda bi yeri vardır ordan koparman lazım ki ordan bi daha kiraz çıkabilsin diye falan. ama biz onu bilmediğimizden bi de milyonlarca mandalina var zaten duygusuyla sadece ağacın meyvesine tecavüz ettik. biz birer tane alıp gidiyorduk ki amcamız muhabbeti açtı klasik olarak '' okuyor musunuz çocuklar '' diyerek. biz de tabi hemen iyi aile çocukları kıvamımıza bürünüp suratlara pokemon gülümsemelerini yerleştirip '' evet '' diye bir ağızdan cevap verdik. hemen kendimi grubun sözcüsü adadım ve kız arkadaşımızın Ordu'da diş hekimliği okuduğunu bizim ise onu ziyarete geldiğimizi falan izah ettik. tabi ki bölümlerimizi de söyledik o arada. bunu duyan amcamız da kendisinin ziraat mühendisi olduğunu söyledi bizlere ve zamanında çok iyi bi dereceyle girdiğini falan anlattı. ben de bi hırs yapmışım hemen dedim ki '' evet amcacım biz de hepimiz derece yaptık girdik üniversitelerimize ^^ '' dedim. bunu derken suratımda çok masum bi gülümseme vardı sıfatımda ama amcamız işi rekabete vurunca o suratım biraz düştü açıkcası. illa tutturdu benim zamanımda yaptığım derece bu günlerin 10 bini ediyo bilmem ne diyo .... lan git benim asabımı bozdu durduk yere ... neyse amcamız hanımına içerden bi poşet getirmesini ve içine mandalinalardan koymasını söyleyince biraz gevşedim hemen. tabi ki bu teklifi geri çevirdik bu arada. '' teşekkürler sadece dalından koparıp birer tane yemek istedik '' temalı bi konuşma yaptık hepimiz ve vazgeçirdik amcamızı. sonrasında amcamız bize kalacak yerimiz olup olmadığını sordu. '' eğer kalacak yeriniz yoksa burda kalabilirsiniz eğer isterseniz öğrenciye her zaman kapımız açıktır siz bu milletin geleceğisiniz '' şeklinde cümleler kurup gönüllerimizde taht kurdu. biz izah ettik durumu hemen ; kalacak yerimizin olduğunu falan. bolca teşekkür ettikten sonra dolmuşumuza atladık ve yola koyulduk. her çıkışın bi inişi vardır dimi ? işte o iniş bizi bitirdi. ölecez sandık lan 8217498275983523 fit yukardayız resmen ... neyse kaza bela olmadan 0 noktasına varabildik. merkeze geldiğimizde ise karınlarımızın tok olduğunu fark edip Boztepe'ye çıkmaya karar verdik. bunun için teleferik kullanmamız gerekiyordu tabi ki. yamulmuyorsam 2010 tarihinde yapılmış oraya o teleferik. daha öncesinde insanlar yürüyerek çıkıyorlarmış oraya. ha pardon ya ... peki nedir bu Boztepe dimi ? efenim Boztepe dedikleri yer ( neredeyse ) bütün Ordu'yu gözlerinizin önüne alabileceğiniz yüksekçe yer. isminde tepe olması bi tesadüf olmasa gerek ? neyse efendim mimari tarzını bayağı beğendiğim '' teleferik durağına '' girdik. neredeyse her 10 dakikada bir teleferik geliyodu durağa. bunu neden mi söyledim ? çünkü ne acelesi olduğunu bilmediğimiz iki eleman da bizle birlikte aynı teleferiğe bindi... lan gerzek ... lan mal ... lan sığııııııııııırrrrrrrrr... arkadaş zaten kıç kıça girdik içeri bi de bu kamiller geldi. siz de bilirsiniz ki insanların toplum içinde yaptığı muhabbetle arkadaş ortamında yaptığı muhabbet bir olmaz. ee tabi teleferik de öyle 3 saniyede çıkmıyo yukarıya ... la bi de kamiller kendi aramızda muhabbet etmemize de izin vermedi ha işin garibi ... o gün Orduspor - Beşiktaş maçı vardı. ben de bir Beşiktaşlı olarak stadı görünce arkadaşım F.M.'ya '' bugün yenicez kesin abi kaçarı yok '' dedim. bu kamil de çok biliyo gibi atladı hemen '' fernandes sakat yalnız ihihihi '' diye... siktimin sığırı fernandes olmasa da bizim bi takımımı var dimi ? sanki Orduspor - fernandes karşılaşması anasını satıyım. ( bu arada ilerde detaylı anlatıcam ama 2-1 koyduk Orduspora ) bunu deyince kamil iyice kıl oldum. zaten yapacağımız geyikleri yapamadık elemanlar salça olcak diye. eleman dediğim de biri 40 biri 35 yaşında iki tane adam. bir kaç dakika da olsa eğlencemizi körüklediler sonuç olarak. neyse efendim indik teleferiğimizden ve manzaranın keyfini çıkartmaya başladık. hatıra amaçlı bir kaç fotoğraf çektim tabi ki ama tost makinesiyle fotoğraf çekince çok güzel çıkmıyo... yazının en başındaki fotoğraf Boztepe'den çekilmiş bir fotoğraftır efendim. kendi çektiğimi koyup o güzel manzaranın adına leke sürdürmek istemedim açıkçası. biraz yürüdükten sonra ilerde bir restoran gördük. ticari zekası olan bi insan tarafından işletildiğine hiç şüphe yoktu tabi ki.bu zekanın bi benzerini Şeytan Sofrası'nda daha önce görmüştüm zaten. akrabadırlar sanırım. Neyse abi en başlarda size bi liste vermiştim hani kendi çıkardığım. hani şu gezilecek yerler ve yenecek yemeklerle alakalı olan hatırladın ? hah işte ondaki bir madde zaten Boztepe idi. diğer maddelerden birisi de turşu kavurma ... o kadar çok merak ediyorum ki turşu kavurmanın ne olduğunu anlatamam size ... şimdi iki objeyi kafada kurup ortak bir şeyler yaratmaya çalışıyorum ama kafamda şu canlanıyo : turşu bildiğin turşudur heralde düz turşu lan işte ama kavurma deyince de ciğer olsun et olsun o şekil şeyler çağrışım yapıyo. hayır basite kaçıp '' abi düz turşuyu alıp tavaya atıp getirmiyolardır heralde ihihi '' diye düşünmek istemedim çünkü baya herkes methetmiş malzemeyi. ama lanet yağsın ki harbiden de lahana,domates,fasulye,havuç gibi turşu malzemelerini tavada kavurup getiriyolarmış ... şu yazıyı yazarken arkada çalan şarkı : http://www.youtube.com/watch?feature=endscreen&v=OD_40zVeWv4&NR=1 ... ama cidden olamaz lan ... kavrulmuş tuşu ney laaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaannnnnn !!! hayır bana sokakta çevirip sorsalar '' beyefendi sizce turşu kavurma ne olabilir ? '' diye ben derim ki '' turşuyu al tavaya at kavur bitti ... '' !!! ama sosyal medyada o kadar çok övülmüş ki bu melet ben baya çatafatlı bişey bekliyorum. hatta diyorum ki '' içinde turşu bile olmayabilir '' o kadar beklentiyi yükselttim yani ... köpek tükürsün böyle işe bi daha basit adam gibi düşünüp kararlarımı ona göre alacağım sayın okur. mallık bende onu kabul ettim tamam sen de mal deyip durma artık lan !

efendim gerzek gerzek turşumuzu yedikten sonra hayal kırıklarımızla birlikte aşağı inmeye karar verdik. yine teleferiği kullanmamız gerekiyordu ama bu sefer yemezleeeeeeeeeeer... sıra tam bize gelecek iken canım arkadaşım F.M. bize söylermişcesine arkaya bi mesaj iletiyorduk sürekli o mesaj da : '' biz beraber binelim tamam mı ? beraber binelim ... başkası binmesin ama biz beraber binelim ... beraber beraber ... '' . o kadar çok beraber binelim dedi ki artık arkadakilerden birisi o teleferiğe binmeye cesaret edemezdi yani o kadar çok söyledi adam. ee o da işini garantiye almayı sevenlerden tabi ki. neyse sonuç olarak teleferikte yalnızdık bu sefer. MİSSİON COMPLETED...

Aşağı indikten sonra acıkmıştık ancak daha öncesinde deniz kenarı bi yerde rakı- balık yapma fikriyatımız vardı. hemen deniz kenarı bi yerde balık restoranı buldum ve içeri girdik. ilk sorduğumuz şey tabi ki rakıları olup olmadığıydı. malum bazı insan ve mekanlar iktidar korkusu yüzünden alkolün adını bile ağzına alamaz oldu. gerçi ona korku mu yoksa yalakalık mı denir onu bilmiyorum. neyse siyasete girmeyeyim durduk yere. efendim garsonlardan onay cümlesini duyunca kendimize güzel bi masa bulduk ve oturduk. hava öyle ahım haşım soğuk olmadığı için denizi de seyretmiş oluruz diye dışarda bi masa seçtik tabi ki. menüden balıklarımızı seçmeye çalışıyoruz ama aramızda balık kültürü adam gibi oturmuş kimse olmadığı için bayağı karasız kaldık. gelecek olan balık çok önemliydi çünkü masanın assolisti rakı olmalıydı. ne açıdan ? şu açıdan : şimdi biz eğer bi saat balığın kılçığıydı yok başıydı yok derisiydi uğraşacak olursak rakının ne tadı kalır ne tuzu. kapito ? işte o yüzden ya büyük balık alıcaktık kılçığı tek hamlede çıkar diye düşünüp ya da baya küçük balık seçimi yapacaktık ki kılçığını da yiyebilelim ve o kılçık bize sıkıntı çıkartmasın. işte o kılçık boyu arada kalan pis balıklara denk gelmememiz lazım. F.G. masasını levrekle süslerken ben ve F.M. seçimimizi barbundan yana kullandık. ikisi de güzel seçimdi haliyle. ayrıca barbunun üzerine dökülen sos da balığa ayrı bi lezzet getirmişti. neyse efendim balıklarla beraber rakımız da geldi ama çok büyük kararsızlık yaşadık 35lik rakıyı seçerken. çünkü F.G. kızımız daha önce içki içmesine rağmen rakı içmemiş bi insandı. onun içip içemeyeceği muallakta olduğu için durduk yere iki kişi 70liğe girip sarhoş olmayalım durduk yere dedik. bi de deniz havası var çarpar adamı yeminle. zaten amaç rakı ve balığı yan yana getirebilmekti bizim için o yüzden biz tercihimizi 35likten yana yaptık. ortamda rakı ve F.M. varsa eğer
 bu şarkı kesin ya çalınır ya da söylenir hafız :

bi yandan hüzünlendik bi yandan sevindik tabi ki. eskişehir'de lisede birlikte okumuş üç arkadaş Türkiye'nin diğer ucunda buluşmuşuz aramızdaki bağları koparmamak adına... vay lan duygulandım yine bak. seviyorum hepsini merkez ...

haa bu arada hep yaptığımız gibi müessesenin çalışanlarıyla samimi olduk hemen. niye samimi oldum çünkü çıkar gözettim ... lan oğlum Beşiktaş'ımın maçı var ve stad dibimizde ... gol sesleri geliyo ama şimdi tam kestiremiyoruz kim attı diye çünkü '' maç Ordu'da oynanıyo seyircisi kalabalık olabilir '' diyoruz ama '' diğeri de 3 büyükten biri onun da taraftarı vardır''  da diyoruz. neyse garson abimize sordum '' abi gol oldu galiba kim attı '' dedim '' Ordu attı 1-0 '' dedi ... Sonradan öğrendim hasan kabze atmış golü . bu arada anlamsız bi şekilde F.M. denen şahıs Ordusporlu oldu çıktı başımıza. Beşiktaşın yenildiğini duyunca bi sevindi bi de diyo ki '' koycaz oğlum çok pis yencez var ya ek vik vik '' ... muhabbetin devamında bi gürültü daha koptu staddan. yine garson abimize sordum kaç kaç diye hafif bi tebessümle 1-1 deyince istem dışı '' olleeeeeey beeeeaaaa '' şeklinde ses çıkarttım. İbrahim toraman atmış bizim ilk golümüzü de dakika 33'te. ilk yarıyı 1-1 berabere bitirdik ama ben tahmin ediyordum ikinci yarıya galibiyet için çıkıcağımızı ve bir gürültü daha ... bi yandan lan diyorum yememiş olalım nolur diye. sordum abi bu sefer '' hadi iyisin attı beşiktaş 2-1 oldu '' dedi. dakika 54 oğuzhan özyakup ... ve son olarak garson abimiz maçın son düdüğünü haber verdi bana ben de rahatladım. o teleferikteki kamilleri bi daha görseydim '' noldu lan koyduk muuuuuuuuuuuuaaaaaaaa '' dicektim ama göremedik. saat de geç olmaya başlayınca kalkalım artık dedik ve hesap ödemeye gittik ... biraz tuzlu gibi geldi hesap ama o anın güzelliğini bozmasına izin vermedik paranın. yavaştan biz misafirhanemize F.G. da kendi yurduna doğru yol aldı.

Ertesi sabah kalktık ve bu sefer yanımızda eşyalarımızı da topladık çünkü artık veda günü gelmişti. pazartesi sabah saatlerinde F.M.'nun eskişehir'de olmsı gerekiyordu okulu için. o yüzden otobüs saatini itinalı seçtik. akşam 6 gibi kalkacaktı arabamız. o saate kadar vaktimiz vardı. biz çantaları alıp yurda gittik hem F.G.'ı alalım diye hem de bize misafirhaneyi ayarlayan kantinci abimize teşekkürlerimizi sunalım diye. biz yurdun yolunu biraz karıştırınca sıkıntı oldu tabi ki ... yolu baya bi uzattık ve çamurun batağın arasından gitmeye kalktık. bi ara kaldırım taşlarının paket halinde durma olayı var ya hani büyük bi kaya halinde açılmayı beklerler. aha işte onların üstüne çıkıp atlaya atlaya yolumuzu bulmaya çalıştık. bu arada paylaşmadan edemeyeceğim bi kareye imza attım :
F.M. telefonla konuşurken zırt diye kadrajımın önüne geçti ve adama resmen albüm kapağı niteliğinde fotoğraf bahşettim. facebook'ta geyiğini yaptım zaten '' F.M.'nun yeni single'ı  '' telefondayım canım 1 saniye '' yakında sizlerle '' diye ... neyse efendim yürümeye devam ettik ve sonunda yurdu bulduk. F.G.'ı beklerken dönem içinde aldığım projeyi düşünemeden edemiyordum tabi ki. oradaki yapıları görüp ilham almaya falan çalışıyordum. zaten bi ton fotoğraf çekmişim binalarla alakalı. beklemeye devam ederken  tuvalete gidelim dedik ve yol üstünde duvara yapışık halde bi plan gördüm ... yurt daha yapım aşamasında olduğu için orda olduğunu fark ettim. benim yapmakta olduğum projeyle aşırı ilintili bi kesimi vardı planın. idari birimleri ... planı komple çalmayı düşündüm nasıl olsa bir sürü kopyası vardır bunlarda diye ama düpe düz de hırsızlık olmasın diye fotoğraflarını çektim planın. haa işime yaradı mı peki ? hayır gayet kaldım o projeden ... F.G.'ı da aldıktan sonra yola koyulduk. daha benim listemde yapılmaya bir sürü şey vardı ama kısıtlı bi zamanda bile
yapılabilecek şeylerdi çoğu. ilk sırada Fidangör Caddesi vardı. bi de eski Fidangör yeni Fidangör diye ayırmışlar kendi çaplarında. yeni Fidangör dedikleri yer gayet sokak/cafe kültürünün oturduğu bi mekan halini almış. hemen listeye göz attıktan sonra Denizciler Dondurmacısı'nın yakında olduğunu fark ettik ve oraya gittik. dondurmanın olayı içine salep konması falan diye okumuştum tadını merak etmiştim. gittik yedik 10 üzerinden 9'u verdim ... gayet değişik ve hafif bi tadı vardı. ben de tavsiye ederim Ordu'ya yolu düşecek olanlara. ardından adını sıkça duyduğum ve isminden de güzel bi mekan olduğunu düşündüğüm Jazz Cafe'ye ... mekan olarak gayet başarılı bi yer. konsept bilmem ne iyi de mekandaki şarkı seçimleri beni pek cezbetmedi. ayrıca alt kata ayrı üst kata ayrı müzik verilmesi de çok saçma bi olay. daha spesifik ve elit şarkılar bulabileceklerinden hiç şüphem yok ama genel anlamda güzeldi. bi de mevki olarak direk Fidangör'ün ortasında oluşu çok güzel. aşağıda veya balkon kısımlarda oturduğunuzda bütün cadde gözlerinizin altında oluyor. seyir zevki yüksek bi cafe yani. efendim sonuç olarak daha otobüs saatimize saatler vardı ve biraz sahil turu atalım dedik. bu arada Ordu'ya gittiler fındık almamışlar demesinler diye kafamıza esen fındıklardan aldık F.M. ve ben. ardından da gittik bi cafeye oturduk ve nargile söyledik. ben nargilemi içerken gençler tavla oynadılar. benim F.M. ile yaşadığım tavla hikayeleri beni tavladan soğuttuğu için ben hiç bulaşmadım tavla işine. zaten F.G. ağzının payını alınca o da bi noktadan sonra vazgeçti oynamaktan ...
işte F.M. toplar , F.G. bakar stayla ...
yazık kıza acıdım ^^ haa F.M. tavla işini çok mu iyi biliyo ? hayır tabi ki... o da bunun farkında zaten ama adam güzel zar atıyo yapcak bişey yok bilek meselesi ... derken vakit geldi.

ayrılık zor tabi ama bi daha görüşeceğinizi bilmek güzel bişey. vedanın ardından F.M. ile 12 saat aynı otobüste yolculuk edecektik. ardından o eskişehir'de inip evine gidecek ben de devamında 5 saat daha yolculuk yapıp Balıkesir'e gelecektim. ee tabi F.M. gibi bi adamla 12 saat yolculuk yapıcaksın da geyik yapmıcak mısın ? o molalarda yaptığımız geyiğin haddi hesabı olmadı. gülmekten yanak kaslarım kitlendi bi ara. bi de milletin '' bu deliler neye gülüyo bu saatte '' bakışı var ki dünyalara bedel ^^ ee saat gece 4 araba bi tesiste durmuş mola vermiş millet yarı uykulu yarı uyanık daha ayılamamış bi ton insan... evolution geyiği mi istersin düşen uçak geyiği mi istersin star wars geyikleri mi dersin alayını yaptık. geyik katliamı oldu o gece resmen ...

  Geyik de bi yere kadar tabi bi baktık Eskişehir'deyiz... F.M. ile de vedalaştıktan sonra 5 saat lik bi yolculuk daha vardı benim için. o kadar yol gidip gelince 5 saat devede kulak kaldı benim için. bi baktım hemen gelmişim Balıkesir'e. koşarak yatağıma gittim ve uyudum ...

                                                                      THE END

Yorumlar

Yorum Gönder